23 Eylül 2009 Çarşamba

GÖKKUŞAĞI



















Hayatınızda gerçekten gökkuşağını kaç kez görme şansı elde ettiniz? Ama gerçek anlamda kocaman gökkuşağı!! Ben hayatımda iz bırakan en güzel gökkuşağını Sarıgermede görmüştüm seneler önce..


Sene 2002 sanırım, burakın amerikaya ayak bastığı yaz..Ben bütün derslerimi geçmişim ailemle yazlıktayım, orada güzel bir grubum var, kuzenim var, bol bol yeme -içme, çay sohbetleri, harika bir doğa-deniz, havuz, akşamları ise ; yine bol sohbet, veranda da yenen leziz akşam yemekleri, güzel müzik, aile sohbetleri, ardından arkadaşlarla buluşup birinin evinde toplanma, bazen sarıgermenin harika!! diskosuna gitme, birçok zaman da okey-tavla vs. gibi oyunlar oynama...Yani kelimenin tam anlamı ile kafa boşaltma-şehirden uzaklaşma-aileyle bol bol vakit geçirme...



Bu yazların başlangıcı 2000 senesi..Aslında daha önce sanırım 1996 gibi ilk kez buraya adım atıldı ama nefret edildi, bodruma ihanet edilemez dendi..2000 yılında korkunç derecede sıkılındı ve yaklasıK 3 kez bodruma gidildi. 2001 yılında Aslıhanın da gelmesiyle orası o kadar da kötü gelmemeye başladı. Ne de olsa babamın bu kadar aşık olduğu yerde mutlaka ama mutlaka güzel birşeyler olmalı idi.


Sonra yavaş yavaş arkadaşlar edinildi. Oradaki kükürtlü suların şifası, taptaze domates ve salatalığın lezzeti, akşam çaylarının keyfi keşfedilmeye başlandı. Ayrıca çok can sıkıntısı olursa güzel Türkiyemin bir sürü şahane mekanlarının Sarıgermeye ne yakın olduğu da keşfedilince Sarıgerme babamın deyimiyle "SAKINGELME" olmaktan çıktı, adeta gitmek için can atılan bir yer olmaya başladı. Dalyana gidip kral mezarlarını görüp, deniz kenarında mısır-dondurma yemek, iztuzuna gidip carettaları görmek, yuvarlakçaya gidip dondurucu suda yüzmek, Göcekde mavi tur yapmak, Fethiye, Marmaris, Bodrum'a kafa estikçe gitmek Sarıgermeyi daha da sevdirdi bize, en güzeli de ailece hepberaber olabilmekti.


2002 yazı, yine arada bodruma gitmeler ile haziran ayından eylül ayı ortasına kadar Sarıgerme'de geçti. Babamı orada o kada mutlu görmek sanırım beni oraya iyice bağlıyordu. Eylül ayının ortasında orada iklim en olağan üstü ve keyifli halini alır. Gündüz deniz-havuz keyfi, akşam ise hafif bir serinlık, hırkaların, şalların çıkarılıp giyinildiği zamandır. Günlerden bir gün, dağların arkasından bulutlar kendini gösterdi ve bir anda yağmur yağmaya başladı.



Babam "Akdeniz Villalarının" kafeteryasında briç oynuyordu, ben de bir arkadasımın evinin verandasında arkadaşlarla okey oynuyordum. Yağmur öylesine hızlı yağmaya başladı ki havuzbaşında güneşlenen herkesin evlerine koşması ve bizim okeyi biranda bırakıp yağmuru kaçırmamak için havuza koşup atlamamız ile babamımda briçi bırakıp bu anı bizimle paylaşmak için havuz başına gelmesi, herkesin yağmurdan kaçarken bizim yağmura doğru koşmamız hala dün gibi aklımda..nedense aklımdan hiç çıkmıyor. Üzerinden 7 sene geçmesine rağmen o an hala gözümün önünde ve o kadar canlı ki!!!



O yağmurun dinip arkasından çıkan o gökkuşağı ve babamla o gökkuşağını seyretmemiz miydi beni bu kadar etkileyen ve o anı unutulmaz yapan...




Acaba babam bana gelecekten mi bahsediyordu? Hani bir şarkı var "Somewhere over the Rainbow", Meet Joe Black seyredenler bilirler, oradaki baba-kız ilşkisi ve babanın kızına vedası..


Geçenlerde Meet Joe Black i ikinci kez seyrettim, ilk seyredişim 2003 yılı idi, bu seferki çok etkiledi beni ..Yaşam, tesadüfler, sevmek, kader, özlem, güven..Bu kavramların hepsi başka başka anlamlar kazandı kafamda. Somewhere over the rainbow şarkısını başka türlü dinledim..Ve flimi seyrederken de Sarıgermedeki o yağmurlu yaz günü kafamda tekrar tekrar canlandırdım.


Şimdi gökkuşaklarına çok daha farklı bakıyorum, bana başka bir dünyanın bu taraftan görünen kısmı gibi geliyor. Şarkının da dediği gibi sevdiklerimiz de bize gökkuşağından bir yerden bakıyor adeta..


O yazın ardından Sarıgermede 2 tane daha cok güzel yaz geçti. Üçüncüsü aynı olmadı, olamaz bundan sonra..Aklımıza, kalbimize kazındı o günler..her karesi, her anı gülümseyerek, tebessümle hatırlanan, yazılacak olsa sayfalar tutacak yaz anıları..


Insanın hayatta nerede yaşadığından cok kimlerle yaşadığı önemli sanırım.. Orayı o kadar özel ve güzel yapan neydi? Taşı, toprağı, doğası mı? Bir yere kadar..Yaşanan her an yanımıza kar kalıyor sanırım...O anı yaşarken farketmiyor insan güzelliğini..ne var canım işte diyorsun ama sonra bir daha asla yaşanamayacağini anlıyorsun ama bunu anlaman da başka deneyimler edinmen sonucunda gerçekleşiyor..Ondan sonra yaaşdığın her mutlu anı daha bir sindirerek yaşamaya çalışıyorsun, hiç bitmesin istiyorsun..ya bunu da bir daha yaşayamazsam korkusu sarıyor aklını..ama atmalısın kafandan bunları ..sevmeli ve doya doya sevdiklerinle vakit geçirmelisin...


Hiç keşkeye yer bırakmamlısın, aklına geleni yapmalısın, birine onu sevdiğini söylemek istiyorsan söylemelisin..Boşver yarın onun gönlünü alırım dememelisin mutlaka gönül almalısın, ya da boşver yarın ona bir daha sarılırım ya da yarın onunla yemek yerim dememelisin o anda aklında ise yapmalısın bunları...Ben mesela birini ya da birşeyi çok beğenmişsem hemen gidip söyler hem karşımdakini mutlu ederim hem de aklıma geleni yapmış olurum:) Yolda yürürken birilerine gidip ayakkabılarının ne kadar güzel olduğunu, nereden aldığını söylerim. Sanırım bu konudaki rahatlığımdan olsa gerek bana da birçok kez sorulmuştur bunlar ama özellikle Amerikada. İstanbul da insanlar kendilerini biraz daha kısıtlıyor bu konularda...


Yani dıyeceğim odur ki, sevdiğiniz şeylere sevgi göstermeyi ertelemeyin.. Bu bir insan da olabilir, bir obje de..Seviyorsanız o anda sevdiğinizi gösterin..Zaman ertelenemeyecak kadar kısa..bu gerçek..Herkes bunu söyler ama lafta kalır.. Gerçekten çok kısa...


Gökkuşakları bana hayatın renklerini, sevdiklerimin, göremesemde, güvende olduklarını, hayatın yaşamaya değer olduğunu, ve bütün hırsları-egoları-fesatlıkları bir kenara bırakıp
hayat enerjimizi iyiliğe ve sevmeye yormamız gerektiğini hatırlatıyor.



Buarada yolunuz Sarıgermeye düşerse, muhteşem sahilinde yüzdükten sonra inanılmaz lezzettli yemekleri ve doğasıyla Ortaca daki Toprak Ana restorana uğramadan sakın gitmeyin. Giderseniz de babamın selamını iletmeyi sakkkıınnnn unutmayın!! Zamanını bilmiyorum henüz ama Sarıgermede bir okul ya da bir koyun adını "Av. Bülent Gürpınar" olarak gördüğünüzde de bizi ve bu yazıyı hatırlayıp oranın ve gökkuşaklarının tadını çıkarın...



sevgiyle....










4 yorum:

  1. Somewhere, over the rainbow, way up high.
    There's a land that I heard of Once in a lullaby.
    Somewhere, over the rainbow, skies are blue.
    And the dreams that you dare to dream
    Really do come true.
    Someday I'll wish upon a star and wake up where the clouds are far Behind me.
    Where troubles melt like lemon drops, Away above the chimney tops.
    That's where you'll find me.
    Somewhere, over the rainbow, bluebirds fly. Birds fly over the rainbow,
    Why then - oh, why can't I?
    If happy little bluebirds fly beyond the rainbow,
    Why, oh, why can't I?

    from Burak

    YanıtlaSil
  2. Yaziyi bitirdim ve agliyorum nedenini tam bilmiyorum ama deli gibi agliyorum su an. Belki de sadece Gokkusagini gordugumde yasadigim cocuk gibi sevinclerim icin bi daha hicbirseyin eskisi gibi saf temiz ve masum olmiycagi bildigim icin agliyorum...

    Coook guzel cok icten bi yazi olmus ellerine saglik canim

    YanıtlaSil
  3. ... :( ... :) ... :( .... :)

    kelimelerin yetersiz kaldığı an....

    muhteşemmm!

    "."

    YanıtlaSil
  4. cokk merciiiiii:) utanan smıley koymam gerek burayaaaaaaa...

    aysee ağlama bakımmm aaa!!biraz ağlayınçlı mı olmus ne hay allah!!

    love you all!!!

    YanıtlaSil