6 Ekim 2010 Çarşamba

Canım Babama..


Yıl 1947..Ekimin 7 si..


California Berkeley, Herrick Memorial Hospital..


Saat gece yarısı 3.32. Kapkara, çok saçlı bir bebek açıyor gözlerini dünyaya..


O zamanlar Amerikada hastanelerin doğumhanelerinde, yeni doğan bütün bebekleri bir arada tutyorlar..


Babası camdan bakıyor bebeklere.."Gerek yok göstermenize, ben biliyorum hangisi benimki" diyor genç adam. "En saçlısı, en esmeri tabiiki de.." Gidiyor, alıyor bebeğini kucağına, sarılıyor, öpüyor, kokluyor..Amerikan vatandaşı Bülent bebek doğuyor..


3yaşına kadar kalıyor Amerikada..Çat, pat konuşuyor ingilizceyi.. Upuzun süren bir gemi yolculuğu ile 1950 yılında dönüyor memlekete. Bir daha da hiç konuşmuyor ingilizceyi..


İnsanların uğruna hayatını heba ettiği "Amerikan Pasaportunu" 40lı yaşlarında, eşinin, dostunun ısrarı üzerine "lütfen" çıkarttırıyor.


Bülent bebek büyüyor, gencecik bir delikanlı oluyor. Hukuk fakültesine gidiyor, gençliğinin baharında hayatının aşkı "Neşe"si ile tanışıyor.


Çok seviyor onu, evleniyor. 1975 yılında ilk bebekleri oluyor. Bülent o kadar seviyor ki bulmaca çözmeyi, elinden düşürmediği bulmacasından buluyor ilk göz ağrısının ismini..Asena bebek geliyor.


Aradan 5 yıl geçiyor, Bülent bu arada avukatlık mesleğinde adım adım ilerliyor, emin bir şekilde yükseliyor. 2. bebek geliyor..1980'li yıllarda bilinmiyor önceden bebeklerin cinsiyeti.


Doğumhane kapısında heyecanla beklerken hemşire çıkageliyor, "maalesef" diyor, bir kızınız daha oldu!! Bülent'i zor alıyorlar hemşirenin üzerinden..Bıraksalar sıkacak gırtlağını kadıncağızın..Bilmiyor ki zavallı hemşire Bülent'in kızlarına nasıl düşkün olduğunu...


Yıllar hızla geçiyor..O kadar hızlı ki, dönüp baktığında değerinin hiçbir şekilde ölçülemeyeceği anlar kalıyor zihinde sadece..


Mesleğinde hızla ilerleyen Bülent kızlarının da aynı yoldan ilerlemesini istiyor. İlk göz ağrısı o kadar sanatçı ki ikna edemiyor onu, avukat olmaya, 2.sinin idealleri arasında para kazanmak var, çok da önemsemiyor o meslek bu meslek...Kabul ediyor babasının tekliflerini..


Hukuk fakültesi hayatını değiştiriyor..En yakın dostlarını burdan ediniyor babasının 2. bebeği, hayata bakış açısı değişiyor, çok okur yazar oluyor..


2000li yıllar, mutluluk üzerine kurulmuş bir şekilde geçiyor. Bülent; tatlıların tatlısı, dünya tontonu bir baba ve " ÇOK GÜÇLÜ BİR DOST" oluyor kızlarına, eşine..


Onların fikirlerini almadan önemli adımlar atmıyor..Hayatta en büyük hedefi mutlu olmak, tat almak, eğlenmek ..Sevgi, güven, dürüstlük, hoşgörü öğretiyor kızlarına ve etrafındaki herkese..Öğrenemeyenleri dert ediyor kendine..Öylesine dert ediyor ki teselli edemiyor hiçbir şey onu. Üzüntü, kuruntu yapıyor kendine, içine atıyor belki de..


Yıl 2004..


2. bebek hukuk fakültesinden mezun oluyor. Çok şanslı hissediyor kendini, bugünlerini gördü biricik aşkı babası diye..


Baba, arkadaş, sırdaş, meslektaş.. Patronu oluyor kısa bir süre sonra..


İş arkadaşlarına, çalışanlarına da evladı gibi davranan babasına kızıyor bazen çok toleranslı olmasına ama nafile. Kocaman yürekli insanların iyilikle dolu içleri vuruyor dışlarına birkere..


6 ay, sadece 6 ay....


6. ayın sonunda takvim sayfalarından yırtıp atmak istediğimiz o gün geliyor..Geliyor çatıyor işte.. Her güzel şeyin bir sonu varmış gerçekten..


İnanmıyor kimse, inanamıyor ama gerçek..


O zaten hiçbir zaman bu dünyanın insanı olamadı, olamazdı, o kadar iyilikle dolu bir kalp nasıl dayansın ki dünyanın kötülüklerine.. Herkes karşısındakini kendi gibi bilirmiş, o da herkesi o kadar iyi sanıyordu, belki de göruyordu haksızlıkları, kötülükleri ama görmezden geliyordu.


Öyle yapardı hep, hastalandığımızda hiç hastalanmamışız gibi yapar devam ederdi, dayanamazdı çünkü bizi üzgün, solgun görmeye..




Yıl 2004,


İlk göz ağrısının bitanesi geliyor dünyaya. 6 ay da olsa ömrüne ömür katıyor dedesinin.. Hissediyordum bunu, insana geliyor sanırım bazı sinyaller..O şimdi 6 yaşında dünyanın en tatlısı dedesinin Sofyası..Sofya onu yıldız olarak biliyor, hatırlamicak ama hep bilecek, kalbinde taşıyacak..O dede öpücüğünü alacak kadar şanslı bebek...




Yıl 2010,


2. bebeğin bebeği geliyor dünyaya.. Ada Aleyna..


Delaware, Newark..Amerikada 60 yılda değişen birçok şey gibi, doğumhanelerde bebekler doğar doğmaz annelerinin yanlarına veriliyor. Dedesi gibi çok saçlı doğuyor ve Amerikadaki sarışın kel bebekler arasında farkediliveriyor....Hastaneye yani doğuma giderken tutuyor Aleyna'nın annesi Bülent'in resimlerini sıkı sıkı, ediyor duasını.. Biliyor ki yardım edecek, gökkuşağının ardındaki yıldız ona...Aleyna da onu şimdiden tanıyor, minicik yaşına rağmen dedesinin hikayelerini dinliyor...




Yıl 2005

Bülent'in Neşe'si, Asoş'u, Nazlı'sı, Sofya'sı ve Aleyna'sı...Hepsi onsuz kaldı..






Bugün 7 Ekim 2010..


Doğum günün kutlu olsun.. 63. yaşını nasıl kutlardın kimbilir.. Evlilik yıldönümün ile birleştirip bizi yine bir yerlere götürürdün..Belki de biz sana süpriz parti hazırlardık..


Senden sonra eğlenemez olduk, hediye almanın da pek bir keyfi kalmadı..Bulamıyoruz senin bizi götürdüğün kadar güzel yerler sanırım..Herkes de bir yerde, mesafeler girdi araya..ama kalplerimiz yine bir merak etme..


Nasıl ayrı olsun ki..senden öğrendik sevmeyi, birlikteliği, tat almayı, mutlu olmayı..


Seni çok özledik...


7.Ekim saat: 00:15

Sana söylemek, danışmak, anlatmak ve seninle yaşamak istediğim o kadar çok şey var ki..

Seni çok seviyorum

Seni göremeyecek olmak içimi öylesine acıtıyor ki..ama seni hissetmek, yıldızların arasından bize bakıp gülümsediğini bilmek yine de huzur veriyor...


Doğum günün kutlu olsun...

25 yıl seninle yaşayabildiğim için çok ama çok şanslıyım..

Biz hepimiz seni özlemek dışında iyiyiz..


Başka bir dünyada görüşmek üzere...canım babacım...


Nazlı'n...

1 yorum:

  1. Elif Konuksever21 Ekim 2010 17:38

    Nazlı'm,
    Saat gecenin 03.00'ü... Ağalamaktan ekranı göremiyorum, o yüzden abuk subuk birşeyler yazıyor olabilirim.
    Herşeyi yazmişsın... Biz, sevgileri anlatmak hep kelimeler arıyoruz, buluyoruz, evirip çevirip birşeyler yazıyoruz. Bazı insanları anlatmak için kelimeler anlamsız ve yetersiz kalır. Çocukluğumun, o şeker pembesi yıllarının, Ataköy 2. kısımda geçen en eğlenceli, dost sohbetli, olağanüstü yıllarının Bülent Abisi daha güzel anlatılamazdı.
    Bak yaaa... Hala gözyaşı... hala gözyaşı... Durmak bilmedi. Tamam... Yazmıyorum işte... Anladın sen onu ;))) 3'ünüze de sevgiler. Kocaman sarılırım, IHTIYAR !

    YanıtlaSil