6 Ekim 2009 Salı

Amerikada Sevdiklerim, NEWYORK izlenimleri...





















Şimdiye kadar Amerika ile ilgili yazılarımda genellikle, burada olmayanlardan, ülkemi özlediğimden yani özetle hep Amerikada sevmediklerimden bahsettim sanırım..






Bu sefer burada olan "artılardan", ve bizim ülkemizde de olsa, ülkemizin ne kadar harika olacağından bahsetmek istiyorum.


Türkiyede kitapçı deyince aklımıza ilk neresi gelir? İstiklal caddesi kitapçıları, D&R..başka? Çok da gelmiyor değil mi? Remzi kitap evi, galeriyada bir tane vardı adını hatırlamıyorum şuanda..

Amerikaya ilk kez turist olarak geldiğim 2004 yılında, Burak'ın yaşadığı küçük üniversite şehrinde gittiğim ve bende iz birakan yerlerden biri "Books A Million" idi. İçerisinde gerçekten milyonlarca kitap, dergi olan bu yere girdiğimde ilk sorum bu kadar çok dergiden nasıl seçip birini alacağım oldu ve cevap olarak ise burada istediğin kadar kitap, dergi okuyup; almak zorunda olmadığım olunca ikinci sorum "peki bu kadar insan bu dergilerden sayfa koparmıyor mu ya da kitapları okuyup bırakınca çizip, sayfalarını buruşturmuyorlar mı" oldu. Sonra Amerikanın güneyinden başlayan maceram, bu zamana kadar, kuzeyine, doğusuna kadar ilerleyince,bulunduğum en fakirinden en lüksüne bütün eyaletlerde ve şehirlerde bu kitapçıların benzerlerinin olduğunu ve Amerikalıların bu yerlere okumak, öğrenmek, kahvelerini içmek, çocuklarına öğretmek, ders çalışmak için geldiklerine şahit oldum.

Amerikada kitapçıların içlerinde starbucks, seattle's best gibi kafeler var, tek başına oturan ve okuyan insanları sık sık görüyorsunuz. Bir kaç hafta önce Philadelphiya'da dolanıp, yorulup kitapçılardan birine kahve içmek için girdiğimizde, kahvemizi alıp masalardan birine geçtik, etrafımıza baktığımzda masasının üzerinde kitap-dergi-gazete-laptop olmayan 2 kişi idik. Sonra bu kafeyi Türkiyede hayal ettik, Türkiyede kaç kişi Starbucks ve benzeri yerlere kitap okumak için gider? Asla yargılamıyorum, benim de bir Türk vatandaşı olarak İstanbulda yaşadığım süre boyunca Starbuckslara kitap okumaya gitmek aklıma gelmedi.:)

Biz millet olarak sohbet ve eğlence insanlarıyız. Ve ben kesinlikle bu modumuzu Amerikalıların sadece çalışmaya ve okumaya endeksli modlarına tercih ediyorum. Biz "genellikle" bu gibi kafelere arkadaşlarımızla buluşmaya gideriz.

Burada insanlar daha da ileri giderek yolda yürürken kitap okuyorlar. Aman Tanrım! Önünüze baksanızaaaa!! Bu şaka değil birkaç kez şahit oldum, resim çekmem gerekiyordu sanırım.

Ben Bilgi Üniversitesinde okudum ve okulun kütüphanesi o kadar eğlenceli bir yerdi ki, kimse sessiz olmaz, herkes ödevine bir hafta kala kütüphaneye gelir, sohbet, muhabbet ve uğultu eşliğinde araştırmamızı yapmaya çalışırdık.

Buradaki okulum kütüphanesinde ise yazı yazdığım zaman kalemimden çıkan ses, arkamda oturanları rahatsız eder mi diye endişe ediyorum. Hayatımda bulunduğum en sessiz yer diyebilirim.

Buradaki "homeless" yani evsizler bile kitapçılara ya da kütüphanelere girdiklerinde sessiz duruyor, kitaplarına bakıp çıkıyorlar.
Bir de insanların birbirlerine yol verme, kuyruk bekleme adaplarını gerçekten çok seviyorum. Bir süper marketteki kasiyer çok yavaş da olsa kimse sesini çıkarıp "başka bir kasa daha neden açmıyorsunuz" diye bağırmayıp, sırasını sakince ve güleryüzle beklemeye devam ediyor. Sanırım Amerikalılar doğuştan sabırlı.

Geçen hafta sonu Newyorka gittik, gezdik, tozduk güzeldi ama ben NY hayranı biri hiçbir zaman olmadım. Binalar ile beraber, insanlar da üstüne üstüne geliyor, etraf çöp dolu ve hiç bitmeyen yol yapım onarımları..Etrafımızı itina ile gözlemledik ve vardığımız sonuç şudur ki, NY ta yaşayan amerikalılar azınlık olmak üzere. Çin mahallesi, "little Italy"i tamamen kaplamış ve little İtaly 2-3 bloktan ibaret kalmış, Çin mahallesi bir nevi aksaray, seyyar satıcıları, vs..Amerikanın o sokaktaki en büyük bankalarının isimleri bile Çince yazıyor. Ingilizce bir kelime duymanıza imkan yok, yoldan geçen her 5 kişiden biri ya Türk, ya Asyalı, ya ispanyol....Kosmopolit tamam ama özü nerde bu memleketin?

Yine eleştirilere başladım sanırım, tamam sevdiklerimden bahsedecektim..
Buradaki hukuk sistemi inanılmaz gelişmiş, Türkiyedeki adliyelerin tozunu yutmuş ben burada duyduklarımla hayretten hayrete düşüyorum. Birine dava açıp, tebligat gönderip, duruşma gününüzün gelmesi yaklaşık bir hafta içinde oluyor. Türkiyede bu sureci düşünmek bile istemiyorum!

Otobanda uzun yol gidecekseniz, benim gibi alakasız saatlerde ve aniden acıkıyorsanız yollar gerçekten güvenli çünkü hemen hemen her "exit" de yani otobanın her çıkışında mcdonalds-burger king vs.. buluyorsunuz, yani yanınıza yolluk yapıp aç kalma korkusu ile çıkmanıza gerek yok:)
Kural, sistem, düzen, medeniyet..Bunların olduğu yerde refah olmaması çok güç, Türkiyemize de en azından bazı alanlarda sistem getirebilirsek belki, bu kadar çok beyin göçünü engellemiş oluruz diye düşünüyorum.

Amerika gerçekten sistem ve kurallar ülkesi, her olayın bir kuralı, her kuralın bir yaptırımı, her yaptırımın bir işlerliği var. Çok uzun süre burada yaşamış, burada okuyup, iş tecrübesi edinenler gerçek anlamda "profesyonelliği" öğreniyorlar ve sanırım ülkemize adapte olmak iyice güçleşiyor.

Amerika daha önceki yazımlarımda da bahsettiğim gibi insanın hayatında bir süre deneyim almak ve kendini geliştirmek açısından, geçici bir süre yaşanması gereken bir yer. İş duygusallığa ve özlemlere geldi mi bütün bu artılar yerini eksiye bırakıyor benim için..Sanırım ben hiçbir zaman tam anlamı ile realist bir yapıya sahip olamayacağım. Belki de insan hayatında hep bugüne kadar yaşadığı deneyimler sonucunda bazı önceliklere sahip oluyor ve sevdiklerinden uzak olmak bana, Amerika ne kadar gelişmiş, ne kadar profesyonel, ne kadar sistemli ve düzenli olursa olsun, katlanılmaması gereken bir hadise olarak geliyor.

Yazımı bitirmeden yolu NY a düşenler için bazı öneriler:

Gerçi tatile NY a gelmişseniz Türk yemeklerini henüz özlememişsiniz demektir ama yinede 3. avenue'de 27 ve 28 arasındaki Turkish Kitchen bize biraz da olsa "emmim han sofrası" tadını veriyor, mezeleri, çoban salatası, fındık lahmacunu ve döneri harika. Soho yakınlarında east houston caddesi üzerindeki "Bereket döner" daha da güzeldi. NY a tepeden bakmak ve bakarken 360 derece dönmek ve bütün NY u ayaklarınızın altında hissetmek isterseniz Times Square'deki Marriot otelin 48. katındaki "The View" mutlaka görülmesi gereken bir yer. Gerçekten siz otururken bina 360 derece dönuyor, çok keyifli. Akşam biraz dansetmek istiyorsanız içeride 3 ayrı konsept DJ in çaldığı oldukça populer "Marquee" ye uğrayabilirsiniz, mekan Chelsea'de, nezih ve güzel bir yer.

Amerikaya yolunuz düşecekse mutlaka ama mutlaka bana yazın, fikir verip deneyimlerimi paylaşmak isterim...

Dünyanın her neresinde olursak olalım, sevgiden uzak olmayalım

sevgiyle....















1 yorum:

  1. Nazlıcım çok tatlı anlatmışsın, böyle orada olup sana biraz buralardan TR hikayeleri anlatmak geldi içimden:))
    devamını bekliyoruuz:)

    YanıtlaSil