30 Ekim 2009 Cuma
ALİ NAZIK KEBAP
28 Ekim 2009 Çarşamba
HAYAT-SÜPRİZLER..INSANLARA DAIR...
Yıllar önce insanların ailelerinden ayrılıp yurtdışında yaşama fikirleri gündeme geldiğinde, ben hayatta yapamam ayrılamam derdim, üniversite zamanı herkes master kovalarken; hayatta yapmam bir daha hukuk okumak mı aslaaaa diye serzenişlerde bulunur, kendi tezlerimi savunurdum heryerde...Ne zaman büyük konuşsam asla yapmam desem, bir şekilde , er veya geç o durumla yüzleşiyorum. Her yazımda tekrarlıyorum, insan hayatta ve sağlıklı ise bütün yapamam edememler boş, bir yolu bulunuyor bazı şeylerin..
Olayları nasıl algıladığımız önemli, yani aslında çok klasik boş bardak-dolu bardak hikayesi, bir şeye çok sevinebiliriz, çok da üzülebiliriz, nasıl algıladığımız önemli.
Beklenmedik hadise karsısındaki ilk duygular: panik, ya olmazsa, ya daha iyisini yapabilirsem..hep bir acaba duygusu..Aslında hepsi boşuna..Ne olacaksa olmuyor mu kendiliğinden?
Ben hala hayatımda herseyi oluruna bırakmayı öğrenemedim, sanki kendi hayatım ve hatta sevdiklerimin hayatı kendi kontrolümdeymiş de bu sebepten hiç hata yapmamam gerekiyormuş, benim bir hatam herkesin hayatını etkileyecekmiş gibi yaşıyorum sanırım..
Bu alanda kendimi eğitmek için elimden geleni yapıyorum.. Mesela bazen sorunlara odaklı kalıyorum aslında neden çözüm arayıp çare arayıp bir an evvel çözüme odaklanmıyorum ki?
O zaman aslında endişeler de kaybolacak, çözümler için adım atılmış olacak..
Peki arap saçı gibi olan durumlardan nasıl çıkılacak? Yine çözüme odaklanılacak..Zaten kolayları herkes başarır önemli olan zoru başarmak mıdır?
Aslında sanırım insanlar sorun olmayan mevzuları sorunmuş gibi görerek problem yaratıyorlar. Ben de böleyim kabul ediyorum..Bazen pireyi deve yapabiliyorum..Çünkü herşeyin yolunda, sorunsuz ilerlemesini istiyorum herkes gibi..Minicik bir pürüz cok huzursuzluk verebiliyor.
Pürüz çıkan konu bir kişiden kaynaklanıyorsa o kişiye haddini bildirme taraftarıyım her zaman:) Kimsenin huzur bozmaya hakkı yok düşüncesinden yola çıkarak bu huyumu her yerde ve her alanda uygulayabiliyorum.
Bazı kurallar vardır, herkes her kuralı bilmek zorunda değildir, karşınızda kuralı bilmeyen biri varsa ona nazik ve güzel bir USLUP ile gösterir, öğretmeye çalışırsınız, yok yine öğrenemiyosa o zaman nazikliği elden bırakabilirsiniz..
Burada bir arkadaşımın basından geçen hikayeyi paylaşmak istiyorum..Arkadaşım bir doktora gidiyor, çok önemli olmayan kronik bir rahatsızlığı var, doktora başka bir sebepten ötürü gidiyor, fakat bu rahatsızlığını her fırsatta dile getirip risklerinden bahsedip arkadaşımın moralini bozuyorlar. Çok risk grubundasın, çokkk büyük risk grubundasın diye diye arkadaşımda ne asap ne huzur bırakıyorlar. Arkadaşım Amerikalı olmadığından , amerikalıların otomatik düşünme mekanizmasına sahip değil yani duyguları daha ağır basabiliyor benim gibi. Bir daha aynı yere gitiğinde orada kendisine durmadan aynı şeyleri tekrarlayan doktorlara haddini bildirmeye hazırlanıyor şuanda..
Birine çok hastasın, çok kötü olacaksın derseniz o insanda ne umut bırakırsınız ne de yaşama sevinci. Mesela, rahmetli anneannem rahatsızlandığında başta annem olmak üzere hepimiz ona hiçbir şeyi olmadığını, üşüttüğünü, kendine çok iyi bakarsa iyileşeceğini vurguladık, durmadan ve durmadan...Bu davranışlarımızın onun ömrünü uzattığına hiç şüphem yok..
Ben de hemen etkilenirim birinin söylediği daha doğrusu duymak istemediğim tarzda konuşulduğu zaman..çirkin ve kırıcı ya da korkutucu konuşulduğu zaman..Ister alıngan, ister başka türlü düşünülsün, zaten beni çok seven insanlar beni kırmak istemediklerinden o şekilde konuşmazlar benimle..bilirler beni çünkü..kırılacağımı, mutsuz olacağımı...Güzel şeylerden de etkilenirim çok kolay...Aslında ne kadar kolay birini mutlu etmek gönlünü almak..
Bir gülücük, bir tatlı söz, biraz geri adım..Bütün gerginlikleri yok etmez mi?
Geçen hafta kütüphanede ders çalışırken biri telefon ile bagıra bagıra konuşmaya başladı. Amerikada enterasan ve dikkatimi çeken bir husus, insanlar kızsa da dönüp o insana birşey sölemiyorlar, sanırım hemen güvenlik ya da benzeri yetkili yerlere haber veriyorlar. Yani böle bir kabalığı yapan biri ile muhattap olmak istemiyorlar. Tabii ki bende ki Türk kanı o kadar sabra tahammül edemeyeceği için, "burası kütüphane, kim telefonla konuşuyor" diye bir çıkış yaptım..İyi de yaptım çünkü hiç cevap gelmeden ses 5 dakika içerisinde kesildi:))
Türkiyede olsak sanırım güzel bir tartışma çıkardı bu durumdan..:))
Hayatta ne yaparsak yapalım, nerede olursak olalım USLUP çok ama çokkk önemli...Güzel bir uslupla atılan her adım mutklaka pozitifliği getirir. Biri sizi kızdırmışsa, onu uyarmak istiyorsanız güzel bir uslupla yapacaksınız ki onu kaybetmeyesiniz..Birinden birşey isteyecekseniz güzel bir uslupla isteyeceksiniz, birinin hastalığının risklerinden bahsedecekseniz güzel bir uslupla korkutmadan anlatacaksınız..Aslında hayatta her alanı uslup mevzuunda toplayabilirz bana göre..
Bazılarına da ne yaparsanız yapın bunları anlatıp kabul ettiremezsiniz, yani onlar uslupsuz gelmiş uslupsuz gidecekler.Ben bu uslupsuzlara biraz fazla takıyorum kafayı sanırım...Tanıyım veya tanımayayım sanki o aksaklığı ve gerginliği düzeltebiliecekmişim hissi var içimde sürekli..
Hayat-süprizler-iyiler-kötüler-usluplular-uslupsuzlar..herşey insanlar için..Güzel süprizleri paylaşacak güzel insanlar daima yanımızda olsunlar..
sevgiyle....
21 Ekim 2009 Çarşamba
NE HISSEDIYORSAK OYUZ!!


Ne hissediyosanız osunuzdur. İş yerinde biliyormuş gibi görünürseniz herkes size güvenir, başarılı olursunuz, bildiğinizi de bilmiyormuş gibi yaparsanız çuvallarsınız. Bazı insanların işitsel yönden algılamaları çok gelişmiştir ve söylenen herşeyden etkilenirler. Böyle insanların bir gününü mahfetmek o kadar kolaydır ki, o kişi her ne kadar kendini çok iyi hissederse hissetsin, herhangi birisinin o kişi ile ilgili herhangi bir şeyi beğenmemesi, o kişinin gününü hatta hayatını bile mahfedebilir. "Sen bunu yanlış yaptın" cümlesi de uzun bir süre kendine olan güvenini ve inancını yitirmesine sebep olabilir. Y da bu sana yakışmamıs cümlesi de benzer etkiler yaratabilir. Bazı insanlar da duydukları yerine gördüklerinden aynı şekilde etkilenebilirler. Biz kimin hangi gruba girdiğini bilemeyiz ama sarfedeceğimiz bir kelime insanların hayatında çok iz bırakabilir. Bu yüzden her zaman her düşünceyi söylemek çok da akkılıca olmayabilir. Bazen kendimize saklamak daha mantıklıdır düşünceleri.
Bilmiyorum paylaşmak istedim bunları, bazen de içinizin pozitifliği ve iyiliği sizde kalıyor, paylaşamıyorsunuz anlamıyor insanlar, aslında ne var bu kadar karmakarışık yapıcak, çok düz çok kolay..Pozitif her zaman negatifi öldürür buna inanırsak belki negatiflikler bezdiremez bizi.
daima pozitif ve sevgiyle...
6 Ekim 2009 Salı
Amerikada Sevdiklerim, NEWYORK izlenimleri...
Amerika gerçekten sistem ve kurallar ülkesi, her olayın bir kuralı, her kuralın bir yaptırımı, her yaptırımın bir işlerliği var. Çok uzun süre burada yaşamış, burada okuyup, iş tecrübesi edinenler gerçek anlamda "profesyonelliği" öğreniyorlar ve sanırım ülkemize adapte olmak iyice güçleşiyor.
Amerika daha önceki yazımlarımda da bahsettiğim gibi insanın hayatında bir süre deneyim almak ve kendini geliştirmek açısından, geçici bir süre yaşanması gereken bir yer. İş duygusallığa ve özlemlere geldi mi bütün bu artılar yerini eksiye bırakıyor benim için..Sanırım ben hiçbir zaman tam anlamı ile realist bir yapıya sahip olamayacağım. Belki de insan hayatında hep bugüne kadar yaşadığı deneyimler sonucunda bazı önceliklere sahip oluyor ve sevdiklerinden uzak olmak bana, Amerika ne kadar gelişmiş, ne kadar profesyonel, ne kadar sistemli ve düzenli olursa olsun, katlanılmaması gereken bir hadise olarak geliyor.
Yazımı bitirmeden yolu NY a düşenler için bazı öneriler:
Gerçi tatile NY a gelmişseniz Türk yemeklerini henüz özlememişsiniz demektir ama yinede 3. avenue'de 27 ve 28 arasındaki Turkish Kitchen bize biraz da olsa "emmim han sofrası" tadını veriyor, mezeleri, çoban salatası, fındık lahmacunu ve döneri harika. Soho yakınlarında east houston caddesi üzerindeki "Bereket döner" daha da güzeldi. NY a tepeden bakmak ve bakarken 360 derece dönmek ve bütün NY u ayaklarınızın altında hissetmek isterseniz Times Square'deki Marriot otelin 48. katındaki "The View" mutlaka görülmesi gereken bir yer. Gerçekten siz otururken bina 360 derece dönuyor, çok keyifli. Akşam biraz dansetmek istiyorsanız içeride 3 ayrı konsept DJ in çaldığı oldukça populer "Marquee" ye uğrayabilirsiniz, mekan Chelsea'de, nezih ve güzel bir yer.
Amerikaya yolunuz düşecekse mutlaka ama mutlaka bana yazın, fikir verip deneyimlerimi paylaşmak isterim...
Dünyanın her neresinde olursak olalım, sevgiden uzak olmayalım
sevgiyle....
Şeftalili Kek
